Tarih yazı ile başlar. İlk yazı türü çivi yazısıdır. Taşların üzerine resimler ya da harfler ile özel bir teknikle yazılır. Bu yazı türü papirüsün bulunması ile son bulmuştur.
İfade edilmek istenen kavramlarda var olan kayıt sisteminin yetersiz kalması yazının gelişmesinde çok önemli bir adım atılmasına neden oldu. Bu kullanılan dilin ilk olarak aktif bir biçimde yazıya geçirilmesi olayıdır. Bu aşamada Sümer dilinin çoğunlukla tek heceli kelimelerden oluşmasının da büyük payı vardır. Böylece çizilen her işarette tasvir edilen nesne değil bu kelimenin ses değeri ön plana çıkarılmıştır. Daha iyi anlaşılabilmesi için bunu somut olarak örnekleyelim. Örneğin Sümerce dağ kelimesi KUR su A ağız ise KA olarak okunurdu. Şimdi KUR.A.KA diye özel bir isim yazılmak istendiğini varsayalım. Bunun için katip önce bu ismi oluşturan resimleri yan yana çizdi.
Sonra bunu gören kişilerin resimsel özelliklerine aldanıp "Dağın suyu içilir" gibi yanlış şekilde algılamalarını önlemek için de kelimenin başına bunların ses değerleri ile okunması gerektiğini gösteren bir uyarı işareti koydu. Determinatif (belirtici) adını verdiğimiz bu işaretler daha sonra çivi yazısının ilerleyen evrelerinde kadın erkek nehir ülke şehir vb. özel isimlerinin başına bazen de sonuna konarak yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı îşte bu gelişmeye yani kelimelerin içerdikleri ses değerleri ile okunmaya başlanmasına "fonetizasyon aşaması" veya "ses-leşme evresi" diyoruz. Bu aşama Uruk III b evresine yani yaklaşık M.Ö. 3. binin başlarına rastlar.
ilk zamanlarda belki de kaçınılmaz bir zorunluluk sonucunda ortaya çıkan resimlerin içerdikleri ses değerlerinin kullanılmaya başlanması ile çok daha kesin mesajlar verilebileceği çabuk kavranmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan önemli bir özellik te anlamı göz önünde bulundurulmaksızın kelimelerin sadece ses değerlerindeki benzerlik veya eşitlik nedeniyle başka kelimelerin yazımında da kullanılmaya başlanmasıdır. Örneğin Sümerce "ok" anlamına gelen Tl işareti aynı ses değerine sahip olduğu için "hayat" kelimesine de aynı işaretle yazım olanağı sağlamıştır. Elbette Sümerce okumayı bilen biri bu iki kelime arasındaki "eş değerli-lik"ten haberdar olduğu için "ok" işareti ile gösterilmiş bir logogramın metnin içeriğine göre "hayat" olarak okunması gerektiğini fark edecektir. Bunu Türkçe'de birden fazla anlamı olan kelimeler "at" "yüz" "alay" ile karşılaştırabiliriz.
Kelimelerin fonetik olarak ifade edilebilmeleri geç dönemlerde çok daha fazla işlerlik kazanan hecelerin kullanılabilmesini olanaklı kıldı. Böylece ayak resmiyle gösterilen mastar halindeki "gitmek" fiilinden öte "gidiyorum" gibi çekimli formlar da yazılabildi. Bu yenilik gittikçe kuvvet ka zanmasına rağmen eski logogramları yani tek işaretli kelimeleri tamamen ortadan kaldıramadı. Kullanışlılığından dolayı bu logografik yazı silindir mühürler heykeller ve steller üzerinde çivi yazısının gelişiminin sonuna kadar korundu. Fakat özellikle fiillerin ifadesinde yeni fonetik hece yazısı eski yöntemin yerini aldı. Bazı kelimelerin aynı işaretle yazılabilmelerine karşın yine anlamı aynı olan kelimeler için değişik işaretler de yaratıldı. Örneğin Sümerce'de GU hem "boyun" hem de "öküz"anlamına gelen bir kelimedir. Böylece GU iki farklı işaretle yazılabildi. Bu "çok işaretlilik" (polysemie) ile daha geç dönemlerdeki kullanımlarla da birlikte GU tam 14 farklı işaretle yazım olanağı buldu. Bundan başka işaretler "çok seslilik" (polyphonie) kazandılar. Örneğin tek başına kullanıldığında "gün" anlamına gelen aynı yazımla BABBAR okunup "beyaz" rengini ifade eden UD işareti kelime içindeki yazılımlara göre ud pir tam par lah lih hece değerlerini de kazanmıştır.
Şimdi belki bu uygulamayla bir metnin okunuşunun son derece zorlaşabileceği sorusu akla gelebilir. Bu konuda en büyük yardımcı belirli dönemlerde ve belirli metin gruplarında kısıtlı sayıda işaret kullanılmış olmasıdır. Ayrıca çoğu zaman metnin içeriği ve her işareti izleyen bir diğeri nasıl doğru okunması gerektiğini kendi gösterir.
Böylece M.Ö. 3. binde kullanılan kelime yazısı yerini daha gelişmiş bir kelime -hece yazısı sistemine bıraktı. O zamana kadar hiç bir işareti olmayan kelime ve isimler de bu şekilde yazılabildi. Daha önemlisi aynı yolla gramere ait özellikler de yaşam buldu.
Çivi yazısı hece sistemine dayanan bir yazı sistemi olduğu için sesli harflerin (vokaller) birer işaretle gösterilebilmelerine karşın sessiz olanlar (konsonantlar) bu şekilde yazılamaz; bunlar mutlaka bir sesli ile birlikte belirtilmek zorundadırlar. Bu hece işaretleri de 3 grup altında toplanır.
1) Sesli+sessiz = iğ ud at vb.
2) Sessiz+sesli = ta gu bi vb.
3) Sessiz+sesli+sessiz = tal pir kum vb.
îlk zamanlar yazı Çince'de olduğu gibi yüzleri sağa dönük işaretlerle sağ üst köşeden başlayarak aşağıya doğru yazılırdı. Buna inanmamızı sağlayan neden ise piktografik dönemde doğadan alınmış işaretlerin olasılıkla doğal görünümleri yönünde yazılmış olmaları gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Bu tablet bölümlerinin sağdan sola sıralanması bölümler içindeki işaretlerin ise yukardan aşağıya yazılması anlamına gelir. Sonra tam olarak bilemediğimiz ancak olasılıkla tabletin tutuluş şekli gibi pratik bir nedenle işaretler öyle bir pozisyonda yazıldılar ve belki de okundular- ki daha önceki işaret yönlerinden 90° sola döndüler. Böylece sağdan başlayarak yukarıdan aşağıya doğru yazılan sütunlar soldan sağa doğru ve alt alta yazılan satırlar haline geldi. Ancak bu değişimin ne zaman meydana geldiği kesin olarak saptanamamaktadır. Bir süre sonra ne olduğunu bilemediğimiz ancak olasılıkla doğada çabuk tahrip olabilen ilk yazı malzemesinin yerini kil alınca bu madde üzerine resimlerin çizilerek değil baskı yolu ile daha kolay yapıldığı fark edildi. Böylelikle resim karakterleri için ucu üçgenleştirilmiş bir kamış olan stylus kullanılmaya başlandı. Kilin topaklanması nedeniyle yapılması zor olan yuvarlak hatlar ise düz çizgilerle gösterildi îlk zamanlarda kâtipler bu çizgileri türlü şekillerde biraraya getirerek eski resim formlarını korumaya çalıştılar. Ancak işaretlerin çok karışmasına ve yazının zorlaşmasına neden olan bu uygulamadan kısa sürede vazgeçildi. Sonuçta kalemin kil üzerine bastırılıp hafifçe geri çekilmesiyle çivi görünümünü andıran işaretler resim yazısının tahtına oturdu îlk önce her yöne basılan bu işaretlerin zamanla yine pratik nedenlerden dolayı çivi başı sağa dönük olanlar terkedildi. Böylece yaygın olarak kullanılan yatay diaaa ve eğik çivilere köşe çengeli denilen bir çeşidin de eklenmesiyle elde edilen işaretler istenildiği gibi kullanılmaya başlandı. Bu işaretler zamanla mümkün olduğunca basite indirgendi ve ilk dönemlerde 1000 kadar olan sayıları giderek 500-600'e kadar azaldı.Çivi yazısı yaklaşık M.Ö. 2700 yıllarında gerek biçimsel ve gerekse içerik gelişimini geniş ölçüde tamamladıktan sonra ilk olarak hece işaretleri determinatifler ve logogramlarla yazılan tam ve gerçek anlamda bir yazı sistemi oluştu.
* Diğer Erken Dönem Buluntu Merkezleri
Yazının başlangıcına dair ilk belgelerin Uruk IV ve bunu izleyen Uruk III yapı katlarından geldiğinden daha önce bahsetmiştik. Kuzeyde bir yerleşme merkezi olan Cemdet Nasr ve Susa'da bulunmuş Proto-Elam tabletleri ise Uruk III tab-letleriyle çağdaş diğer yazılı belge gruplarını oluştururlar. Uruk IV-III katları yaklaşık M.Ö. 3300-2900 yılları arasına tarihlenir. Aralarında hem benzerlikler hem de farklılıklar bulunan bu üçlü tablet grubundan Uruk ve Cemdet Nasr tabletlerinin Sümerce yazıldığı kabul edilirken Susa tabletleri hakkında halen çok az şey bilinen Elam dilinin ilk örnekleri olarak görülmektedir.
Uruk Cemdet Nasr ve Ur şehirlerinden gelen tabletler herhangi bir tarihi belge içermezler. Tarihi belgelere ilk örnek Erhanedan Dönemi IHII'e yani yaklaşık M.Ö. 2600'lere tarihlenir. Bu dönemle aşağı yukarı çağdaş olan belgeler ise Şuruppak'tan (Fara) gelmektedir. Şuruppak ve onu takip eden Abu Salabih ve Ebla tabletleri Sümer yazısının gelişimini hem işaretlerdeki form hem de kullanımdaki esneklikte göstermeleri açısından ilginç örnekler oluştururlar.